17 Haziran 2014 Salı

                   Piyade Kayığı 1878(17nci Yüzyıl-20nci Yüzyıl 


Ottoman Caique  (Piyade)
               
“Ürkütmeden yanlarına yaklaşabilen martılar kadar hafif ve uçarı”
                                                                                             M.de Blowitz


          Kayık adı altında toplanan hafif, zarif şehir teknelerinin asıl temsilcisi, bu taşıt olsa gerekir. Yani kayık denince, akla piyadenin gelmesi beklenir. Kayıtlarda Piyade kelimesine en erken rastlanan tarih 1681 senesidir. Bu tarihte kayıkların ücretlerine dair bir belgedeki sıralamada kayık isimleri listesinde piyade ismi yazmaktadır. Sadece Boğaziçi’nde kullanıldığı bilinse de, XVII. asır sonları ile XVIII. Arasında Fırat nehri üzerinde yapılan taşımacılıkta kullanılan araçlar arasında piyade ismi de zikredilmektedir. XVIII asırla birlikte rağbet bulan piyadeler son döneme kadar varlıklarını muhafaza etmişler ancak, sandalların çoğalmaya başlaması ve tercih olunmasıyla yavaş, yavaş ortadan kalkmışlardır. 1910 tarihli bir nizamnamede “Piyade tabir olunan yük kayıklarının” ibaresi geçmekte ve artık piyadenin XIX. Asırda zarafet simgesi konumundan yük kayığı konumuna düştüğü gösterilmektedir. Halk arasında piyade kayıkları, hanımiğnesi veya yalandili olarak ta anılmakta idi.  

          Kayık hakkında verilen genel fiziki bilgiler şöyledir. Üç çifte piyade kayığının uzunluğu, Par Le Vice - Amiral Paris koleksiyonunda bulunan, 1878 yılında çizilen planda boy 14 m, en 1,24 m, derinlik ise 69 cm olarak verilmiştir. Kayığın arka kısmı geniştir, ön tarafa doğru gittikçe daralır ve keskin bir demir uçla son bulur. Kayık içten ve dıştan birbirine tam uyan ve böylece mükemmel bir düz zemin oluşturan ince akgürgen (kayın) ağacından kaplanmıştır. Genellikle üç çiftelerin dış kısmı siyaha boyanıp, diğerleri sadece yağlanıp, verniklenmiştir. İçerisi boyanmamıştır. Vernik sürülmüş tahtadan bu kayıklar hep açık, koyu sarı veya tahini renkte görünür. Kayığın arkasında, hem hizmetçilerin oturmasına hem de dolap olarak kullanılmaya yarayan bir kısım bulunmaktadır. Piyadeler bir, iki, üç ve nadiren de olsa dört çifte kürekli olabilmekteydiler. Kürekler hiçbir zaman boyanmamakta, yuvarlak ve düz olmaktadır. Ancak elle tutulan yerden ucuna kadar eşit kalınlıkta değildir. Kürek palaları yassı olup gittikçe artan bir genişlikle balık kuyruğuna benzer bir şekil alarak son bulmaktadır. Kürekler ağaç çivilere geçen yağlı meşin sırımlara takılı olarak işler, bu ağaç çiviler sürtünmeyi mümkün olduğunca azaltmak için en sert şimşir ağacından yapılmıştır ve ancak parmak kalınlığındadır. Kürekçiler koyun postu üzerine otururlar, umumi kayıklarda çoğunda yolcuların rahat etmesi için at kılı bir minder veya küçük bir halı parçası da bulundurulmaktadır. Bu kayıklarda daima bir testi su da bulunmaktadır. Kayıklar sahildeki halkalara deri bir gaytanla bağlanmakta ve bu gaytan korumak amacı ile daima yağlanmaktadır. Bu kayıklara XVIII. Asır sonlarında yelken takılmaktaydı, ancak yelken kayığın devrilmesini kolaylaştırdığı için yelken takılması yasaklanmıştı. 1910 tarihinde çıkarılan bir nizamnamede kayıkçıların halen yelken kullanmakta ısrar ettikleri görülmektedir. Piyadelerin bazıları safra kullanmakta ve bu iş için büyük bir mermer parçası bulundurmakta, içindekilerin tedbirsizce yer değiştirmesiyle bile devrilebilen bu ince ve zarif kayık böylece emniyete alınmaktaydı.

           Her kürek vuruşunda geri çekilip neredeyse yatay konuma gelen kürekçiler, bu ağır sapları çapraz olarak birleştirip on iki karıştan fazla yukarı kaldırırlar. Bu da yine sağdaki alta gelecek biçimde çaprazlamasına kürek çekmeyi gerektirir. Dolayısı ile taşıtın dengede kalması isteniyorsa, içinde oturanlar ağırlıklarını biraz sola vermelidirler.

          *  XIX. Yüzyılda İstanbul’da bulunan Amerikan elçisi Cox anılarında “ Yolcular kayıkta yere serilmiş bir Türk halısı ya da kırmızı bir minder üzerine otururlar. Kayıklar uzun ve dardır, yolcuların her hareketinden etkilenir. Sinirli kişiler bunlara hiç binmemeli. Fakat Türk kadınının, yaratılışına uyan ihtiyatlı bir yürüyüşü ve oturduğu yerden hiç kımıldamayan bir hali vardır.  Bu hafif kayıklar, çoğunlukla insana bir cisim değil, bir hayal hissi verir, kenarına örtülmüş olan ve hemen suya dökülecekmiş gibi duran sırma saçaklı al çuha Boğazın zengin ve çeşitli renkleriyle ışıldar, kayık bu örtüsü ile ve kendisine yakışan onurlu duruşuyla, azamet veren yolcuları ile görkemli bir manzara gösterir.

           * Yabancı seyyah ve gezginlerin diliyle Boğaziçi’nin vazgeçilmezlerinden olan Piyade kayığı, birer su perisi, suların başına taç ettiği birer nazlı efsane olarak nitelenmektedir. Piyadeler, ağır başlı, vakarlı, incelmiş bir medeniyetin elinden çıkmış bu rüya ve hülya beşikleri, sanki insan hünerinin değil de, Boğaziçi sularına Allah’ın bir lütfü idi. İki ve en fazla altı kürekli olan piyadeler, ince ve hafif olmalarından dolayı Boğaziçi’nde güzelliklerini, cazibelerini duyura, duyura fevkalade bir hızla su üzerinde kayar giderdi. Boğaziçi’nde doğmuş bir mahlûk, bu suların içende baş çıkarmış bir deniz peri gibi, köyleri ve kıyıları birbirine bağlayan bu tekneciklerin, arka taraflarıyla sağ ve sol küpeştelerinden sulara sarkan sırma ve kılaptan işlemeli kadife ve ipekten örtüler bulunurdu. Bu örtülerin rüzgârda uçmaması için pirinçten, nikelden veya gümüşten takılmış toplar, balıklar, denize kadar sarkarak adeta sularla cilveleşirdi.

         * İngiliz Mineraloji profesörü Cambridge Piyadeleri bu hafiflikleri ile Thames’ın teknelerinden daha hızlı ve Venedik gondollarından çok daha güzel bulur. Üstleri açık olduğu halde bu kadar süslemeyi nasıl yaşatabildiklerine şaşar.
Piyade ismi zikredilen çeşitli dizeler.

*İki çifte bir piyade, bindim kıçına,
Gittim fulya bahçesine, güller içine
                                                İbrahim ağa

*Ismarlayıp 3 çifte yalandili piyade,
Mehtap idelim bu gice, ey mah-ı felektab.
                                                Enderunlu Vasıf

*İdip üç çifte bir nazik piyade şimdi amade,
Hele tab’ımca zevk itdim bu gün ben dar-ı dünyada
                                                III. Selim


 
                                                
                                               
                                             

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder